Cesaretin Bedeli

Korku ve kaygılarımızın olduğu durumlarda ne kadar geri kalıyor ve atılamıyorsak, cesaret önemli bir ateşleme mekanizmasıdır insanın yöneliminde. İleri atılan kişiye, geri durmayana cesur denmektedir ya… Ne oluyor da bazı insanlar daha cesur oluyorlar, risk alıyorlar ya da durmaksızın ileriye doğru adım atıyorlar? Halbuki bazıları çok istese de girişemiyorlar, geri duruyorlar… Bırakın cesur olmayı, korktuklarını söylüyorlar hatta.

Bakıldığında korkan karakterler, çevresindeki cesurların cesaretlerini kırmaya yönelik konuşurlar ve onları da geriye çekmeye çalışırken, cesurlar ise diğerlerini atak olmaya iterler. Bu tarafların birbiri üzerinde etkileri her zaman mümkün olmaz. Çünkü bugün biliyoruz ki hemen her duygu ya da düşünce özellikle çocukluk çağındaki öğretilerimizden geliyor. Bize korkmak mı öğretilmiş yoksa cesur olmak mı? Ne öğretilmişse onu yaşıyoruz aslında. Ancak yine de çocukluk öğretilerinden, olaylara yüklediğimiz öğrenilmiş anlamlardan daha farklı bir şey var ki cesaret ettiren… Cesaret etmek için fitili ateşleyen bu şey nedir?

İstektir, istemektir. Arzulamaktır…

İstemek kişinin zaman zaman durduramadığı kendisine engel olamadığı bir olgu haline dönüşebilir. İnsan bazen sadece ister. Bazen de öyle çok ister ki, başka şey düşünemez olur… Aşklar böyledir, hele platonik aşklar… Durup durup onu düşünür. Hep onunla olmak ister. Yeme isteği bunlardandır. Üşenmez yemek yapar gece yarısı, sofra kurar… Kalkar ve başka bir şehre bile gidip oranın meşhur yemeğini yer ve döner… Kafasına koydu mu terfisi ve kariyeri için uğraşır, çabalar. O kadar çok ister ki, çıkaramaz aklından kuracağı işi, ya da istediği kariyeri… İstiyorsa çalışıyorken aynı anda ikinci üniversiteyi okur, ya da öğrenciyken çalışır. İstediği şeyi yaparken yorulmaz da. İstemek, aynı zamanda istediği şeyi sürekli düşünmeyi de barındırır.  Hayalini kurmayı,  gözünde canlandırmayı.

İnsan bazen nefsine yenilecek kadar ister ve bakarsınız hiç engel tanımaz, inanılması güç şeyler yapabilir ve yaşayabilir, yaşatabilir. Buna risk almak da eklenebiliyor. Yani kimler risk alır diye sorarsak; isteyen ve buna cesaret edenler risk alırlar. Diğerleri ne yapar? “Aslında istiyorum, çok istiyorum” deseler de kendilerini kandırmaktan öte bir şey değildir yaptıkları. Bahaneler üretir ve korkularını anlatmaya başlarlar, yapamamalarının önündeki engelleri ve mazeretlerini dizerler önünüze. Kısa zamanda anlarsınız bir şey yapamayacaklarını bu kimselerin. Öyle ya, şikayet eden, mazeretler bildiren kişilerin gerçekten o şeyi istediğine inanmak saçma olur. Sevdiğine onu sevdiğini söyler ancak, onun için atamadığı adımı kendince açıklamaya çalışırken bulursunuz. İş kurma hayalinden bahseder, ancak şansının olmadığından yakındığını görürsünüz. Bir konuya eğilememesinden bahsederken, zamansızlıktan şikayetçi olabilirler, çok kolay gelir bu onlara.

Cesaretin temelinde “istek” yatarken, neticesinde ise elde etmenin hazzı olacaktır. Elde edilemediğinde ise, denemiş olmanın verdiği özgürlük her durumda iyi hissettirir cesurlara. Hata yapmamış biri hiç denemeye kalkmamıştır çünkü. İsteksizlerle cesurlar arasındaki belki de en önemli fark budur. Denemeyi denemek…

Son söz:

“Bugün cesaret edemediğin için yapamadığın şeyleri, yarın zamanın olmadığı için yapamayabilirsin.”

Paulo Coelho