Bu aralar sıkça rastlıyoruz çocuk yetiştirilmesi üzerine paylaşımlara.
Organik beslenmesinden tutun da ruhsal gelişimine birçok konuda çocukların büyümesi, yetiştirilmesi üzerine güzel kitaplar, paylaşımlar oluyor. Anne-çocuk grup hesapları, psikolojik danışmanlar, veya doktorlar, eğitim kurumları sosyal medyada bu tür paylaşımlarla sık sık karşımıza çıkmaktalar. Çocuk da en değerli varlık olunca anne-babalar bu paylaşımlara çok önem veriyorlar.
Eskiden çok daha geleneksel şekilde “Çocuğumuzu nasıl daha iyi geliştiririz?” diye yazarlarken, şimdilerde maalesef paylaşımlar şuna döndü. “Onu tehlikelerden nasıl koruruz?” Bu acı ama gerçek.
Çocuğum dışarıda sağlıksız besleniyor mu?
Oynadığı oyuncak kanserojen madde içeriyor mu?
Çocuğumun kötü alışkanlıklar kazanmasına nasıl engel olurum?
Çocuğumu tacizden nasıl korurum?
Telefon veya tabletten nasıl uzak tutabilirim?
Bilgisayarda geçirdiği vakitte riskli sitelere girmesini nasıl engellerim?
Sorular, sorular….
Bu kaygılar teknolojik son gelişmeler ile doğal olarak artıyor. Öte yandan engellenemez bir çevre faktörü var. Nereye gitseniz, önünde tablet açık, ancak çizgi film karşısında yemek yiyen çocuklar görüyorsunuz. Siz istediğiniz kadar engel olmaya çalışın, trend bu yönde. Çocuk da gördüğünü yapıyor, ayak uyduruyor sisteme. Sizin elinizden telefonun düşmediği gibi…
Onu tehlikelerden nasıl koruruz dedim ya. Bunlar görünen tehlikelerdi. Peki ya görünmeyenler? Sizin dahi çıplak gözle görmediğiniz, etrafınızda farkında olmadığınız? Biliyoruz ki, son zamanlarda anneler gruplardan paylaşıyorlar, falanca çizgi filmi çocuklarınıza izletmeyin, içinde cinsellik içeren öğeler var. Ya da falanca reklamda, filmde vs şiddet unsurları var. Ninja kaplumbağaları sık sık pizza yedikleri için tüm çocuklar annelerinden kendilerine pizza yapmasını istemişti yıllar önce. Sonra Pizza zincirleri bir sürü şube açmıştı bir anda ülkemizde. Artık toplumsal olarak pizzacıydık hepimiz. Google’a yazsanıza Ninja Kaplumbağaları ve pizza diye…
Daha da ileri gidelim.
Aslında çizgi film izlediğini sandığınız görselin içerisine yerleştirilmiş, piksellere gizlenmiş, frame dedikleri gözün algılamadığı ama çocuğun beynine, bilinçaltına işleyen imajlar dahi var. Subliminal mesajlar diyorlar bunlara. Özellikle reklam amaçlı yapılıyormuş. Çizgi film izlerken çocuk, gizli şekilde pizza, kola, patlamış mısır sinyalleri veriliyor mesela. Ama asla normal göz görmüyor bu imajları. Bilinçaltında ise yer edecek ve her film izlediğinde canı çekecek onları…
Nasıl buraya geldik? Neden böyle oldu dünya? Neden bunu yapıyorlar? Sormadan edemiyoruz…
Aslında ben bir şey daha farkettim. Çocuğumuz olduktan sonra, her aile gibi biz de çocuk şarkılarıyla haşır neşir olduk. Eğlenceli sandığımız birçok şarkıda yoksa kötülükler mi gizliydi? Anlam veremediğim sözler var çocuk şarkılarında.
“Yağ satarım, bal satarım,
Ustam ölmüş, ben satarım…”
Neden ustayı öldürüyorsunuz? “Ustam gitmiş” deseniz olmaz mıydı?
Baltalar elimizde şarkısında yaşlı kütük seçse de “testereyle biçeriz” diyor. Daha çok küçük onlar. Ağaçların yaşatılması anlatılmalı, kesilmesi değil…
“Kırmızı balık kaç kaç…
Kırmızı balık dinle, sakın yemi yeme…
Balıkçı seni tutacak, sepetine atacak.”
Balıkçıyı neden kötü bir insan yaptınız yahu?
Daha neler var, kim bilir… ama ben kafayı taktım bu çocuk şarkılarına. Ne yediğimizi, ne yaptığımızı veya ne izlediğimizi bilelim diyoruz ya. Ne dinlediğimiz de çok önemli. Hele ki çocuklarımızın…